ÜLKEMİZDE VE AVRUPA’DA KENTSEL DÖNÜŞÜM ÜSTÜNE | Dr. Ümit ÖZCAN

ÜLKEMİZDE VE AVRUPA’DA KENTSEL DÖNÜŞÜM ÜSTÜNE
Dr. Ümit ÖZCAN
Şehir Plancısı
Dönüşüm; olduğundan daha başka bir biçime ya da duruma değişme (TDK) olarak tanımlanırken, kavram olarak değişimin olumlu veya olumsuz olacağına ilişkin bir hüküm taşımazken, dönüşüm olduğundan daha iyiye doğru harekete geçme anlamını değişimden farklı olarak üstlenmektedir. Bu açıdan bakıldığında “kentsel dönüşüm” dediğimizde, doğal olarak, kentte daha iyiye doğru bir evrilme eylemine dönük bazı mekânsal uygulamalar anlaşılmakta.
Ülkemizde ve Avrupa’da kentsel dönüşümü karşılaştırmalı bir biçimde tartışırken kıta Avrupası uygulamalarının AB şemsiyesi altında oluşturulan mevzuat ve yaklaşımlarının oldukça benzer olmasının yanı sıra, AB ülkelerinin ortaklaştığı sosyal devlet anlayışının hala oldukça güçlü bir biçimde varlığını sürdürmesi de önemli bir etken olarak değerlendirilmelidir. Bu noktada, AB hedefini hala koruduğunu belirten dış politika tercihlerine ilişkin beyanlarının yanı sıra Anayasamızın 2. Maddesinde yer alan ülkemizin “sosyal hukuk devleti” olduğunu belirleyen hükmün varlığının yapılacak bir karşılaştırmayı anlamlı kılacak bir hareket ve temel kabul oluşturacağı düşünülmektedir.
Sosyal devlet ilkesini karşılaştırma, tartışma açısından ortak değer olarak kabul etmemizin nedeni, “kentsel dönüşüm” adı altındaki uygulamaların yalnızca bir mekânsal müdahale değil, aynı zamanda bu müdahalenin yapıldığı mekân üstünde ya da yakınında yaşayanlar ve onların ekonomik, sosyal, kültürel ilişkilerine de müdahale anlamı taşımasındandır.
Sosyal hukuk devleti, hukuk devletinin; bireylerin birbirleri ile ve devletle olan ilişkilerinde tam tarafsızlık ilkesinin aksine, devlete iktisaden zayıf tarafın tarafı olma görevini vermektedir. Bu görev tanımı sonrası ekonomik açıdan zayıf olan tarafların korunmasını sağlama amacıyla devletin sosyal güvenlik şemsiyesini oluşturarak doğrudan yapmayı üstlendiği korumanın yanı sıra, sendikalar, kooperatifler, dernekler siyasi partiler vb toplumsal örgütlenmeler aracılığıyla ekonomik açıdan zayıf olan tarafların örgütlenmeler oluşturarak, toplumsal olarak güçlendirilmesi desteklenmiştir.
Sosyal devlet ilkesine ilişkin temel değerlerin hala büyük ölçüde korunmakta olduğu ortamda kentsel dönüşüm tüm kentler için zaman içinde değişen sosyal, kültürel, teknolojik, ekolojik vb değerlere bağlı olarak gelişen ihtiyaçların karşılanması noktasında Avrupa’da dönüşümü talep eden tarafların ihtiyaçları ve toplumsal öncelikler gözeterek farklı dönüşüm türleri hayata geçirilmiştir.
Sanayi devrimi sonrasında bir yandan hızla kirlenirken öte yandan da sanayinin talep ettiği, kırsal alanda yoksullaşan nüfusun kentlerde yoğunlaşmasının kentlerde yarattığı sorunlara çözüm arayışı olarak 1800’lerin ortalarından başlayıp 1945’ lere kadar yapılan kentsel yenileme (urban reneval) uygulamaları başlatılmıştır. ‘Güzel Kent Hareketi’ olarak ta adlandırılan bu dönemde, kentlerde büyük parklar, geniş bulvarlar açılması ve müze, kütüphane vb benzeri kamusal alanların yanı sıra kamusal hizmet birimleriyle de kentlerin desteklenmesini amaçlamıştır.
İkinci dünya savaşı sonrası Avrupa kentlerinde ile savaş sonrası oluşan yıkımlar nedeniyle kentlerin yeniden inşası (urban reconstruction) stratejisini gündeme getirmiştir. 1940 ve 1950’lerin ‘Modernist Hareket’ olarak adlandırılan kentsel politikalar, yeni kentsel kullanımların eski kullanımların yerine gelmesini ve geçmişten gelen fiziksel sorunların yok edilmesine yönelik kentlerin yeniden inşasını öngörmüştür. Aynı dönemde kentsel gelişim (urban development) stratejisi de uygulanarak, kent merkezlerinde iş alanları planlanırken çeperdeki konut alanlarında da yüksek katlı yapılarla banliyöler oluşturulmuştur. (Akkar,2006)
Fiziksel bozulma ile toplumsal bozulma arasında doğrudan bağlantı bulunduğunun savunulduğu 1960’lar ve 1970’lerin başlarında kentsel iyileştirme (urban improvement) ve kentsel yenileme (urban renewal) projelerine öncelik verilerek, toplumsal sorunlara duyarlı alan-odaklı kentsel iyileştirme ve yenileme projeleri geliştirilmiştir (Couch ve Fraser, 2003).1970’lerinsonlarına doğru yapısal ve ekonomik nedenlere bağlı olarak açıklanmaya başlanmıştır (Balchin ve Hull, 1987). Bu dönem aynı zamanda desantralizasyon politikalarının ağırlık kazandığı, Teacherizmin etkisi ile özelleştirme hareketinin kentsel dönüşüm alanına da el attığı yıllar olarak öne çıkmaktadır. 1980’ler, kentsel dönüşüm konusunda ‘Kentsel yeniden yapılandırma’ (urban redevelopment) politikası; kentlerde boşaltılmış, atıl ve çöküntü haline gelmiş alanlarda, ekonomik canlanmayı sağlama amaçlı 1980’lerdeki projelerinin en önemli özelliğidir. Bu projeler, kamu yararından çok yatırımcısının karını ön plana çıkaran, çöküntü alanlarda yepyeni imajlar geliştirerek, bu alanlara ve kente hem potansiyel ulusal ve uluslararası yatırımcı, müşteri ve turist çekmek olmuştu.
1990lardan başlayarak günümüze gelindiğinde en yaygın müdahale biçimi, ‘kentsel yenileșme’ (urban renewal) ya da ‘kentsel canlandırma’(urban regeneration)’dır. Bu dönemin dönüşüm çalışmaları çok aktörlü ve çok sektörlü sorunsallar çerçevesinde ele alınmaktadır. Bir başka ifadeyle kentsel dönüşüm temel kentsel stratejiler ışığında yerel yönetimlerin başat aktör oluğu, kamu ve özel sektörün yanı sıra gönüllü kuruluşların ve toplumun değişik kesimlerinin kentsel dönüşüm süreçlerine katılımlarının sağlanmasına yönelik yeni yasal düzenlemeler ile kentsel dönüşüm programları sadece yapım değil yeni bir yönetim anlayışının da oluşturulmasıyla sonuçlanmıştır.
Avrupa’da 1990’lar aynı zamanda ‘kentsel koruma’ (urban conservation) da tarihi merkezlerin canlandırılması amaçlı bir ölçeği dışında bütünsel alanlarda küçük ve orta büyüklükteki tarihi kentsel bölgelerin korunması amacıyla gerçekleştirilmeye başlanmıştır.
Konuya ülkemiz uygulamaları açısından bakılacak olursa, kentsel dönüşüm kavramı ülkemize 1999 depremi sonrası girmiş olmakla birlikte, 1954 sonrası kırsal alandan büyük kentlere doğru artan göç nedeniyle oluşan gecekondu alanlarının ıslahı, barınma sorunun çözümü amacıyla oluşturan 1966 yılında kabul edilen 775 sayılı Gecekondu Kanunu özünde sadece mekânsal değil, bir toplumsal bir soruna dönüşen göç sorunu karşısında geliştirilen kentsel dönüşüm çabası olarak değerlendirilmedir. 1984 tarihinde kurulan TOKİ kamu eliyle sosyal konut yapımı amacıyla kurulmuş, 2003 yılında konut dışında kentsel yatırımların uygulanması amaçlı kredilendirme, doğrudan ve/veya dolaylı yapım uygulamalarını gerçekleştirme ve-/veya kredilendirme yoluyla aktif bir aktöre dönüşmüştür.
Kentsel dönüşüm konusunun yasal olarak uygulamaya alınması 1999 yılında yaşanan Marmara depremi sonrası başlamış kabul edilsede, ilk önlemler yapı ölçeğinde yapı denetimi ve standartlarının iyileştirilmesi ve yıkım yaşanan bölgelerde afet sonrası yeniden yerleştirmeye yönelik Cumhuriyetten bu yana kamu eliyle gerçekleştirilen temel eylemler olarak gözlemlenmiştir. 2011 yılında yaşanan Van depremi sonrası ilk kez “kentsel dönüşüm” kavramı yasal platformda bir yönetmelik aracılığıyla duyulmuş, 2012 yılında ise, Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında 6306 Sayılı Kanun yürürlüğe girmiş, dönem içinde yapılan değişikliklerin sonuncusu ise 09.11.2023 tarihli 7471 tarihli kanun ile gerçekleştirilmiştir.
6306 sayılı Kanun kapsamında yapılan kentsel dönüşüm çalışmaları; riskli alanlarda dönüşüm, rezerv alanlarda dönüşüm ve riskli yapı ölçekli dönüşüm olarak sınıflanabilmekte olup en yaygın uygulamanın yapı ölçeğinde gerçekleşmektedir.
Ülkemizde kentsel koruma amaçlı dönüşüm konusunda yapılan çalışmaların önderliği
2000 yılında kurulan Tarihi Kentler Birliğinin kültürel mirası koruma girişimlerinin sonucunda genelde yapı ölçekli olmakla beraber sokak ve mahalle ölçekli çalışmalarında gerçekleştirilmesini özendirmektedir. (Çubuk,1998)
Ülkemiz kentsel dönüşüm uygulamaları arasında uluslararası uygulamalardan esinlenen tekil örnekler de bulunmakla birlikte, genelde niteliksiz yapı stoğunu eritme amaçlı, deprem riskini baz alan dönüşüm amacına yönelik olduğunu görmekteyiz. Kentsel dönüşüm uluslararası uygulamalar açısından ‘stratejik, katılımcı, özgün örgütlenme, yönetim, finansman ve müzakere sistemleri içeren bir planlama sonrası gerçekleştirilen uygulamalardır. Ülkemizde ise kentsel dönüşüme yerelin özelliklerini içeren dönüşüm politika ve stratejileri olmaksızın, inşaat sektörünün finansman yöntemleri olarak bakılmaktadır. Nitekim bu noktada yapı sahiplerinin dönüşümün finansmanı noktasında başat role sahip olduğu, yerel yönetimlerin katkısının ise yoğunluk artışı vb uygulamalar yaparak zaten yetersin olan kentin teknik ve sosyal alt yapı hizmetleri gözetmeyen bir yaklaşıma zorlanarak barınma sorunlarını çözmesi beklenmektedir.
Kaynakça
- Akkar, Z. Müge, (2006) Kentsel dönüşüm üzerine Batı’daki kavramlar, tanımlar, süreçler ve Türkiye; Planlama Dergisi, TMMOB SPO Yayını, s.31-34
- ÇUBUK, Mehmet;(1998),“Türkiye ve Kültür Mirası Zenginliğini Koruma İçin Savunma”, Çağdaş Kentsel Kültür Mirası Kentsel Koruma-Yenileme-Kentsel İyileştirme. İstanbul: Mimar Sinan Üniversitesi Yayını., 1–8
- Couch ve Fraser, Couch, C. ve C. Fraser (2003) Introduction: the European context and theoretical framework. Chris Couch, Charles Fraser ve Susan Percy (der.) Urban Regeneration in Europe. Oxford, Malden, Iowa, Victoria, Berlin: Blackwell.1-17 (Aktaran Z. Müge Akkar,2006)
- Balchin, P.N. ve G.H. Bull,(1987) Regional and Urban Economics. London: Harper and Row, (Aktaran Z. Müge Akkar,2006)
- BALAMİR, M. (2004) Aspects of Urban Regeneratıon in Turkey: The Zeytinburnu Project, The UK-Turkey Urban Regeneration Symposium, Ankara.